İlerleme baskısı üzerine
- Gamze Dönmez
- 3 Şub
- 2 dakikada okunur
Günümüzde kariyer konusunda sürekli bir "daha fazlasına sahip olma" ve "daha yükseğe çıkma" baskısı mevcut.
Kabul edelim çoğumuz dikey ilerlemeleri sadece getireceği maddi kazanç ve yaşam standardımızın yükselmesi için istemiyoruz. Üstelik pek çok ilerleme bu anlamda önemli bir fark yaratmadığı gibi daha fazla sorumluluk altına girmeyi tercih etmeyecek insan sayısı da az değil.
Bunun arkasındaki motivasyon, dikey ilerlemenin sistematik bir şekilde özgüven ve başarı ile ilişkilendirilmesidir. Eğer kariyerinizde yukarı doğru tırmanıyorsanız, özgüveninizin yüksek olduğu, risk alabilecek cesarete sahip olduğunuz düşünülür. Ama aynı yerde senelerce sabit kalıyorsanız bu durum size "kendinden emin olmayan" ve "başarısız" biri olma etiketi yapıştırır.
Bu anlayış, sadece kariyer hedeflerini değil, toplumsal değer yargılarımızı da şekillendiriyor. Ne iş yaptığımız kim olduğumuzun önüne geçiyor. Hal böyle olunca da ancak ötekinin üstüne çıkarak, yani bir statü sahibi olarak kendimizi önemli hissetmek bir parça mümkün olabiliyor.
Sizce sağlıklı yetişkin davranışı bu dayatmalarla mı şekillenmeli?
Bu anlayışın, hemen hepimizde olan, başımızın belası haline gelmiş talepkar ve eleştirel iç seslerimizin ağzıyla konuştuğunu fark etmek önemli.
Eğer mükemmeliyetçi, yetersizlik ve başarısızlık duygusuyla boğuşan, kendine baskı kuran ya da dışarıdan onay (ya da alkış) alma ihtiyacı yüksek biriyseniz bu dayatmaları hiç sorgulamadan havada kapacaksınızdır.
Olduğu yerden memnun olduğu halde bu dayatmalar nedeniyle ‘harekete geçmesi’ gerektiğini düşünen öyle çok insan tanıdım ki.
Yaşam yolculuğumuzda psikolojik büyüme önemlidir, içinden geçtiğimiz durumları kendi gerçeğimizin de farkında olarak daha gerçekçi değerlendirmek ve doyumlu bir hayat yaşayabilmek için. Bu büyüme hali, kendimiz ve geleceğimiz için yapabileceğimiz en iyi şeylerden biridir.
Ancak bunun önündeki en büyük engellerinden biri, sürekli bir şeyler yapmak ve yeni hedefler peşinde koşmak zorunda hissetmektir. Halbuki bazen durmak, dinlenmek, demlenmek, kendimizi anlamak ve hayatın her alanına gerektiği kadar odaklanmak da ilerlemek kadar değerlidir.
Sağlıklı yetişkin yanımızı dinlesek, belki de konfor alanımızda kalmayı tercih edeceğiz ve bu durum, özgüvensiz olduğumuz anlamına gelmeyecek.
Ve özgüvenin, dışarıdan gelen beklentilere rağmen kendimize sadık kalmak olduğunu anlayacağız.


Yorumlar